Van Gogh ve annesi

Ebeveynin çocuktan beklentileri ve çocuğa yönelik yansıtmaları kimi zaman gerçek çocuğu görmelerini engelleyebilir. Başka bir deyişle ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki biyolojik ve genetik olmakla kalmayıp, ruhsal alanı da kapsar; çocuk ebeveynin sadece biyolojik uzantısı değil aynı zamanda ruhsal yapısının da uzantısıdır. Çocuk, anne babanın bilinçdışı senaryolarında kendisine verilen rolü oynamakla yükümlüdür. Bu senaryolar ebeveynin narsistik ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olabileceği gibi, bir kaybın inkârına ya da doğrudan ebeveynin ödipal arzularının doyurulmasına hizmet edebilir. Sonuç olarak ebeveynin söylemindeki çocuk ile psikoloğun görüşmede gözlemlediği çocuk birbirinden tamamen farklı olabilir.

Ebeveynin ruhsallığı ile çocuğun ruhsallığı arasındaki sürekliliğin ve geçişliliğin en belirgin olduğu durumlar, çocuğun, ebeveynin ruhsal patolojisiyle baş etmek üzere semptom ürettiği durumlardır. Özellikle depresif annelerin çocuklarında gözlenen aşırı hareketlilik, annenin depresyonuna karşı başvurulan manik savunmaların sonucu olabilir.

Yukarıdaki görsel, Vincent Van Gogh'un bir eseridir. Biliyoruz ki Van Gogh, ölü doğan abisi ilk Van Gogh'tan 1 yıl sonra dünyaya geldiğinde, annesinin abi Van Gogh'un ölümünden sonra bitmeyen yası devam ediyordu. Çocuk ve anneyi birlikte çizdiği resimlerde, anneyle çocuk arasında mesafe ve soğukluk vardır. Vincent’in portrelerini çizdiği kadınların çoğunluğu annesi gibi derin bir üzüntünün ve mutsuzluğun izlerini yüzlerinde taşırlar. Bütün kadınlar, Vincent’in annesini algıladığı gibi kederli ve soğuktur. Ölü Vincent, yaşayanın hayatında uzun ve silinmez bir gölge olmuştur. Çocuk psikolojisinde her çocuk temel sevgi kaynağı olan annesinin sevgisini kazanmak ister. Psikodinamik açıdan baktığımızda; Van Gogh'un, annesinin resme olan merakını bilerek olası ki çocukluğunda elde edemediği bu sevgi eksikliğini telafi etmede sanat tarihinin en etkili ressamı olmasıyla ilişkisi oldukça dikkate değerdir.